
13 Şubat 2010 Cumartesi
12 Şubat 2010 Cuma
Memleket Romanı Nasıl Yazılır?

A. ÖMER TÜRKEŞ
RADİKAL KİTAP / 17/07/2009
Mizah duygusu yüksek türlü entrika ile akıp giden 'Kadın Düşkünü', memleket romanlarından beklenen, 'içinde bir kelime bile ahlakdışı söz ihtiva etmeyen, fıtratımıza ters düşmeyen, her bir kahramanı heykel gururu ile dolu, milletimizi yüceltmeyi gaye edinmiş bir edebiyat' fikriyatının temellerini cinselliği doğallaştırarak dinamitlemiş.
Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde başlayıp Söke ovasına uzanan Kadın Düşkünü, barındırdığı mizahı ve neşeyi daha ilk baştan, kapak tasarımıyla dışa vuruyor. Kitabın altbaşlığındaki Memleket Romanı vurgusu yeni nesiller için anlaşılmaz olabilir. Bu nedenle romandan önce memleket romancılığı ve Kadın Düşkünü‘nün meselesi üzerinde durmak istiyorum. Kitabın başındaki yazar tanıtımında Kemal Safa Güntekin’in 60’lı yıllarda doğduğu, önceki roman ve inceleme kitaplarını mahlas kullanarak yayımladığı belirtilmiş. Bir de kısa eklenti var; “çift kişilikli olduğuna inanıyor”!.. Romanı okurken kişilik sayısının ikiden fazla olma ihtimalinde kuşkulanabilirsiniz. Parodik ‘bir’ yazarın ürünü olan Kadın Düşkünü, edebiyat tarihimize göndermelerle dolu parodik bir roman. Peki neyin parodisi? Yazara ilham veren düşünceyi, romanın girişindeki alıntıdan öğreniyoruz; “Roman, bir vasıtadır. Roman, idealini milli hislarin menbaından almalıdır. Böyle bir roman, okuyucusunu vatan sevgisile ve Türklüğe yaraşır bir vakarla doldurur, her Türk çocuğunu da eğilmez baş olarak yüceleceği fikriyata sevk eder. İçinde bir kelime bile ahlakdışı söz ihtiva etmeyen, fıtratımıza ters düşmeyen, her bir kahramanı heykel gururu ile dolu, milletimizi yüceltmeyi gaye edinmiş bir edebiyat! İşte roman denince ne anladığımızın tarifi.” (Ş. Şiremenlioğlu, Dil ve Edebiyat Meselelerimiz, 1944) Şaka gibi, ama çok ciddi. Gerçekten de Cumhuriyetin ilk yıllarında, ardından Milli Şef döneminde edebiyatla siyaset arasında böyle bir ilişki kurulmak istenmişti. Başta Yakup Kadri, Burhan Belge, Falih Rıfkı Atay olmak üzere Cumhuriyet elitinin edebiyat ve sanatla ilgilenenlerinin yazılarında açıkça ortaya konduğu gibi edebiyattan beklenen ‘dava’ya hizmetten başka bir şey değildi. Kısacası ‘Memleket Romanlar’ydı talep edilen. Aslında böyle bir roman türü 20. yüzyılın başlarında Refik Halid Karay’ın Memleket Hikâyeleri, Halide Edip’in Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanı ya da Anadolu Notları adlı seyahat anılarıyla filizlenmeye başlamıştı. İstanbul dışına çıkmayı, memleketi tanımayı, memleket sorunlarını kavramayı amaçlayan ilk dönem yazarlarının memleket gezisi kısa sürdü. Cumhuriyet’in vaaz ettikleriyle gerçekleştirdikleri arasındaki makas açıldıkça, ‘yüksek edebiyat’ı gözü kapalı bir vazife aşkıyla ideolojik hizmete koşmak elbette mümkün olmayacaktı. Bu durumda Cumhuriyet ideolojisini toplumsal bilincin en derinlerine kadar işlemek fikriyatı -aydınlanmacı düşüncenin yüksek sanat ideallerine uygun düşmemekle birlikte- populer romanlarla sınırlı kaldı. Özellikle aşk romanlarıyla. Cumhuriyet kuşağına düşünce ve davranış kalıplarını belletmeyi, hatta sevme biçimlerini öğretmeyi üstlenen popüler aşk romanlarında da zaman zaman Anadoluya doğru bir hareketlenme görülür. Ancak seyehatler zenginlerin çiftlik evlerinde noktalanacak, ön plana daime temiz aşklar çıkacaktır. Aydınlanmacı düşüncenin ideallerinden uzaklaşarak romantik bir nostaljiyi barındıran bu tarz romanlarda yazarlar halktan yana dururlar ama aslında seçkinci ve aydınlatıcıdırlar. Çünkü, onlara göre, hayatın gerçeklerini gösterebilmek için; doğruları bilen, yanlışları gören ve yargılayan, gündelik yaşamın gerisindeki gizemi anlayan ve anlatmayı görev bilen yazarlar gereklidir. Ne yazık ki yaşamın gerisindeki gizem aşkla sınırlı kalmış, toplumsal sorunlara, yoksulluğa, solculara, muhaliflere, Kürtler’e ve dini kesime ilişkin baskılara ve cinselliğe hiç yer verilmemiştir.
Germencik’te bir çiftlikKemal Safa Güntekin, ‘memleket romanı’ akımından ilham alarak yola çıkmış. Niyeti bu akımın parodisini yapmak. Daha doğrusu bu tarz romanları baş aşağı çevirip ayakları üzerine oturtmak. Eğer vatanın ve milletin yüce ideallerinden değil bireylerden yola çıkılarak gerçekçi bir anlayışla yaklaşılsaydı ‘memleket romanları’ nasıl yazılırdı? Kadın Düşkünü, işte bu sorunun yanıtını vermiş.Zonguldak’ın Kozlu ilçesinden Bayram, hayat dolu, güçlü kuvvetli, uyanık ve çapkın bir genç. Askerlik çağına gelmiş ama askere gitmeye hiç niyetli değil. Etrafını saran çemberlerden Muallim Fikret Bey’in yardımıyla kaçıp Germencik’te Çolakzadeler’in çiftliğinin kahyalığını yapan Kamil’in yanına sığınıyor. Çiftliğin sahibi Emin Nail Çolakzade, Milli Mücadele’ye katılmış, Cumhuriyet ideolojisini her yönüyle sahiplenmiş, Batılı değerlere açık bir bey. Oğlu Cumhur’u da bu ideallere göre yetiştirmek için Avrupa’ya tahsile göndermiş. Ancak toprakları daha fenni yollardan işlemek gayesiyle Fransa’ya ziraat okumaya giden Cumhur’un niyeti ise adaletsizliklere karşı mücadele etmek için hukuk tahsiline geçmek. Emin Beyin üç kızı Vecihe, İsmet ve Nermin de çiftlikte yaşamalarına rağmen Batılı eğitim almış modern genç kızlar. Emin Bey’in karşısında sırtını Demokrat Parti’ye yaslamış toprak sahipliğinin geleneksel kolunu temsil eden Mehmed Asaf yer alıyor. Yaşı geçkin Mehmed Asaf bir yandan DP’nin tarım kesimine dağıttığı kredileri kapmak diğer yandan Emin Bey’in kızı İsmet’i alarak Germencik ovasının tek hakimi olmak niyetinde. Emin Bey ailesi tarafından sert bir biçimde red edilmesi, Kötü Ağa Mehmed Asaf’ın dedikoduya dayalı kirli bir savaş başlatmasına neden oluyor. Özel alanda sürdürülen bu savaşta en büyük koz cinsellik. Ve kadınlara olan zaafıyla Bayram bu savaşta kilit noktası... Her memleket romanının daimi kadrolu elemanı idealist aydın tipini Bakanlık başmüfettişi Mükremin Bey ve kızı Ayşe çok iyi dolduruyor. Mizah duygusu yüksek türlü entrika ile akıp giden Kadın Düşkünü, memleket romanlarından beklenen -“içinde bir kelime bile ahlakdışı söz ihtiva etmeyen, fıtratımıza ters düşmeyen, her bir kahramanı heykel gururu ile dolu, milletimizi yüceltmeyi gaye edinmiş bir edebiyat”- fikriyatının temellerini cinselliği doğallaştırarak dinamitlemiş. Kemal Safa Güntekin, Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği romanına da selam ederek, kadın erkek ilişkilerinde temel dürtünün cinsellik olduğunu sevimli bir dille işlemiş. Üstelik kadınların hiç de pasif olmadığı tarzda, gündelik dilin içinde erimiş sözcüklerle doğallaşmış bir cinsellik. Cinselliği doğallığından koparan yegane roman kişisi -Hüseyin Rahmi’nin Şıpsevdi romanındaki Meftun tipini hatırlatan- Cumhur. Hüseyin Rahmi cinsel özgürlüğü yanlış batılılaşmanın sonucu olarak göstermişti. Kadın Düşkünü’nde Cumhur’un yanlış batılılaşması cinsel isteklerini bastırmasında çıkmış ortaya. Neyse ki Bayram sayesinde Cumhur’un ufku da açılacak ve aşkın platonik hallerine saplanıp kalmışlıktan kurtulacaktır.Romanda yer alan her şahıs olup bitenleri kendi bakış açısıyla aktarıyor. Böylece algı, duygu, düşünce farklılıkları, ön yargılar, kişisel husumetler ve ortaya dökülmemiş sırlarla karşılaşıyoruz. Kötü ağa Mehmed Asaf’la iyi toprak sahibi Emin Nail’in servetlerinin kaynağının birbirinden farksız olduğunu, Rum ve Ermeni mallarının yağmalandığını, devlet arazilerinin toprak sahiplerine nasıl peşkeş çekildiğini, Teşkilat-ı Mahsusa kalıntılarının varlıklarını hala koruduğunu, zenginin köylüye bakışındaki aşağılamayı, ötekine düşman muhafazakarlığı -vb. konuları- roman kişilerinin ağzından dinliyoruz. Kemal Safa Güntekin, çifte kişiliğinin faydasını burada görmüş; hem çok çok derinleştirmeden ciddi meselelere açıyor hikâyesini hem de mizah yanını hiç boş bırakmıyor. Kadın Düşkünü, bu yaz sıcaklarında iyi vakit geçirtecek güzel hikâye edilmiş sevimli bir roman parodisi.
2 Şubat 2010 Salı
Kadın Düşkünü Hakkında

Kadın Düşkünü ismi ve tercih edilen kapak resmi düşünülünce eski romanları çağrıştıran bir yönü var.
1 Şubat 2010 Pazartesi
Klarnet Sesli Bir Milli Roman Parodisi

Tuhaf isimli bir kitap gözünüze çarpmış olabilir. Eskiyi çağrıştıran, özellikle epritilmiş bir kapak da cabası. Orhan Safa Güntekin imzasıyla İletişim Yayınlarından Kadın Düşkünü adlı bir roman çıktı. Gerek yazar ismi gerekse kapağa iliştirilmiş “Memleket Romanı” ibaresi, edebiyat tarihimiz kadar eğitim yoluyla bizlere de etki eden “Milli Roman” akımıyla didişildiğini gösteriyor kitapta. Her ne kadar bu yönüyle öne çıksa da Kadın Düşkünü’nü sadece bir milli roman parodisi değil. Oldukça eğlenceli, kimi zaman bir vodvil havası taşıyan hızlı bir anlatı. Kitabın yazarı Güntekin ile edebiyat ve siyaset ekseninde romanını konuştuk.
Ölmez de Sağ Kalırsak...

Romanınızı mahlas bir adla yayımladınız! Neden?
15 Ocak 2010 Cuma
Kapak ve Arka Kapak

Samsunlu Rita, Kayseri’de sahneye çıktığında, hayır, şehre adım attığında kıyametin kopacağını, tesadüfün şuursuz rüzgârıyla hayatının değişeceğini nereden bilebilirdi. Kabadayı Ali Osman, Kayseri Cezaevi’ne girince, onun arkasından taa Ankara’dan Kayseri’ye gelen Rita, Pavyoncu Nuri’nin açtığı Elhamra’da çalışmaya başlamıştı. Hayat işte! Yanında can yoldaşı ve sırdaşı Akile’yle kimlerin ilgisini çekmemiş, hangi memur, amir, tüccar ve esnafın aklına düşmemişti ki…
Şişman ve kıranta tüccarlar Hasanâ ile Ademâ, ağzı sıkı, ırzına sağlam Bekirâ, muharrir ve avukat Mahmudâ, polis katili zavallı Serkis, Terzi Şefika’nın makası, yalan bilmez aynalar, tokat yiyen çocuklar, cızırdayan kalem, siyah gözlük, ağlayan şamdan, gülen fayans, parazitli radyo, nemrut kolye, delibozuk Şöför Fuat, klarinetiyle Erkek Namık, iç sızlatan Murat Bey… Konuşan, akleden, çekişen, kavgaya tutuşan mahalleli güçlü kadınlar… Kimi karakterleri daha önceden, Kadın Düşkünü’nden tanımıştık: Söze gerek yok, ceset sükûtuyla emreden Necip Bey yine karşımızda! Namuslu Müfettiş Mükremin Bey de. Fakat asıl, siyasi riyanın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, haysiyetli olmayı bilen telaşsız hilenin simgesi, pehlivanı ve kahramanı Kör İhsan da burada… Hepsi bu entrika dolu kıyametin oyuncuları…
Kemal Safa Güntekin, Düşkünler üçlemesinin ikinci kitabında 1955 yılını resmediyor. Yaşananları, hem de nesnelerin ağzından, usta bir dille aktarıyor.
Rita, ağır bir Orta Anadolu trajedisini, hayata hükmeden bir alçaklık hikâyesini “Hey Allahım bu insanlar hiç mi doymazlar” tadında anlatıyor. Güntekin, muhalif kahkahasını yine hissettiriyor…
Şişman ve kıranta tüccarlar Hasanâ ile Ademâ, ağzı sıkı, ırzına sağlam Bekirâ, muharrir ve avukat Mahmudâ, polis katili zavallı Serkis, Terzi Şefika’nın makası, yalan bilmez aynalar, tokat yiyen çocuklar, cızırdayan kalem, siyah gözlük, ağlayan şamdan, gülen fayans, parazitli radyo, nemrut kolye, delibozuk Şöför Fuat, klarinetiyle Erkek Namık, iç sızlatan Murat Bey… Konuşan, akleden, çekişen, kavgaya tutuşan mahalleli güçlü kadınlar… Kimi karakterleri daha önceden, Kadın Düşkünü’nden tanımıştık: Söze gerek yok, ceset sükûtuyla emreden Necip Bey yine karşımızda! Namuslu Müfettiş Mükremin Bey de. Fakat asıl, siyasi riyanın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, haysiyetli olmayı bilen telaşsız hilenin simgesi, pehlivanı ve kahramanı Kör İhsan da burada… Hepsi bu entrika dolu kıyametin oyuncuları…
Kemal Safa Güntekin, Düşkünler üçlemesinin ikinci kitabında 1955 yılını resmediyor. Yaşananları, hem de nesnelerin ağzından, usta bir dille aktarıyor.
Rita, ağır bir Orta Anadolu trajedisini, hayata hükmeden bir alçaklık hikâyesini “Hey Allahım bu insanlar hiç mi doymazlar” tadında anlatıyor. Güntekin, muhalif kahkahasını yine hissettiriyor…
ARKA KAPAK YAZISI
9 Ocak 2010 Cumartesi
RİTA

Yardımcım Anjelik hışımla geldi, onu gördüğünü haykıra haykıra söyledi.
Kimi görmüş, sordum.
Kimi görmüş, sordum.
Rita'yı gördüğünü söyledi. Yakında çıkacak olan benim romanımın kahramanını sokakta yürürken görmüş. Anlattığına göre Rita adındaki bu kadın, benim Erkek Düşkünü adında bir roman yayımlamamı istemediğini, bana göz süzdüğünü, benimle burada anlatamayacağım birtakım haltlar karıştırdıktan sonra kitabın ve kitaba konu olan kahramanın adını değiştirttiğini söylemiş.
Arkadaşım Koray'a, anlatılan şahsın eşkâlini çizdirdik, doğrusu bu oydu.
Yapacağım bir şey kalmadı, Rita romanımdan firar etti ve daha yayımlamadığım romanın konusunu sağda solda anlatmaya başladı.
Anjelik'in bana bakışları da değişti bu arada, "Sen neymişsin, yere bakan yürek yakan?" diyor.
Ben de "Kızım asıl sen Rita denen namussuza bak" bir diyerek onu başımdan savıyorum.
Üzüntüm büyük, çünkü artık Rita yalnız benim hayalimde değil. O yalnız benim hayalim olmaktan çıkıp, kamunun hayaline dönüşmek istedi, yolunu çizdi.
Her roman karakteri işte böyle yazarını ezer ve gider. Yazara, kendi çöplüğünde deşinip bilinmeyen bir hayali daha aramak kalır.
Bakın şu Rita'ya, onu düşüncemde taşırken ne kadar mutlu olduğumu söylemekte haksız mıyım?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)