29 Ağustos 2009 Cumartesi

Bir Küçük Olay


Yardımcım Anjelik dün işe gelmedi.
İş de ne, oturup dedikodu yapacaktık. Malum, Kadın Düşkünü çıktıktan sonra benim hakkımdaki dedikoduların dedikodusu çoğaldı ya bunları öğrenecektim. Ona ayrıca
"Erkek Düşkünü'nü bir bitireyim, siz görürsünüz" diyerek bir meçhule diş gıcırdattığımı neden önüne gelene söylediğini soracaktım. Çünkü bu doğru. Kime diş gıcırdattığımı bilmediğim de doğru.
Kız çıktı bu sabah geldi. Sevinçli bir hali vardı:
"Koko" dedi, "Ben de bir roman yazmaya başladım."
Küçümsedim tabii.
"Eh, yazarsın. Niye yazmayasın" dedim. Yani "bir sen eksiktin" demeye getirdim.
"Adımı seçemiyorum. Ne koysam?"
"Anjelik nene yetmiyor?"
Bana ters ters baktı.
"Reşat Safa Gürpınar olabilir" dedim.
"Yok senin adına çok benziyor."
Gözünü tavana dikti. Düşündüğünü gösterir gibi bir hali vardı, düşünmüyordu.
Takıldım:
"Tarık Orhan Kozanoğlu sana çok yakışır."
Bir kahkaha attı. Sonra alaycı alaycı sırıttı:
"Kitabımın adını da Benim Adım Minyeli Küçük Kırmızı Ağa koyayım mı?"
"Eh, evet. Ama beni taklit etmekten eline ne geçer, bilemem."
"Tarih tekerrürden ibarettir patron."
"Pöh. Bence tarihte tekerrür eden tek şey, senin gibilerin belli aralıklarla 'tarih tekerrürden ibarettir' demesidir. O da tekerrür değildir ya neyse."
"Yoo, ben her gün yemek yiyorum, her hafta buraya geliyorum, aynı dedikoduları işitiyorum."
"Dedikodu dedin de aklıma geldi. Söyler misin, niye sağda solda benim Erkek Düşkünü'nü yazarken bilinmeyen kişilere diş gıcırdattığımı söylüyorsun?"
Anjelik düşündü, bekledi, neden sustuğunu sorduğumda yüzüme baktı:
"Tarihi tekerrür ettirmek istemiyorum Koko." dedi; "Gideyim ben."
"Ettir kızım. Hadi bu sefer de çık git. Bir daha da gelme ki. Tekrarı olmasın."
Çıktı gitti. Biliyorum, üç gün sonra dayanamaz, gelir.
Çünkü hayat her gün yenidir.