15 Ocak 2010 Cuma

Kapak ve Arka Kapak


Samsunlu Rita, Kayseri’de sahneye çıktığında, hayır, şehre adım attığında kıyametin kopacağını, tesadüfün şuursuz rüzgârıyla hayatının değişeceğini nereden bilebilirdi. Kabadayı Ali Osman, Kayseri Cezaevi’ne girince, onun arkasından taa Ankara’dan Kayseri’ye gelen Rita, Pavyoncu Nuri’nin açtığı Elhamra’da çalışmaya başlamıştı. Hayat işte! Yanında can yoldaşı ve sırdaşı Akile’yle kimlerin ilgisini çekmemiş, hangi memur, amir, tüccar ve esnafın aklına düşmemişti ki…

Şişman ve kıranta tüccarlar Hasanâ ile Ademâ, ağzı sıkı, ırzına sağlam Bekirâ, muharrir ve avukat Mahmudâ, polis katili zavallı Serkis, Terzi Şefika’nın makası, yalan bilmez aynalar, tokat yiyen çocuklar, cızırdayan kalem, siyah gözlük, ağlayan şamdan, gülen fayans, parazitli radyo, nemrut kolye, delibozuk Şöför Fuat, klarinetiyle Erkek Namık, iç sızlatan Murat Bey… Konuşan, akleden, çekişen, kavgaya tutuşan mahalleli güçlü kadınlar… Kimi karakterleri daha önceden, Kadın Düşkünü’nden tanımıştık: Söze gerek yok, ceset sükûtuyla emreden Necip Bey yine karşımızda! Namuslu Müfettiş Mükremin Bey de. Fakat asıl, siyasi riyanın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, haysiyetli olmayı bilen telaşsız hilenin simgesi, pehlivanı ve kahramanı Kör İhsan da burada… Hepsi bu entrika dolu kıyametin oyuncuları…

Kemal Safa Güntekin, Düşkünler üçlemesinin ikinci kitabında 1955 yılını resmediyor. Yaşananları, hem de nesnelerin ağzından, usta bir dille aktarıyor.

Rita, ağır bir Orta Anadolu trajedisini, hayata hükmeden bir alçaklık hikâyesini “Hey Allahım bu insanlar hiç mi doymazlar” tadında anlatıyor. Güntekin, muhalif kahkahasını yine hissettiriyor…


ARKA KAPAK YAZISI

9 Ocak 2010 Cumartesi

RİTA


Yardımcım Anjelik hışımla geldi, onu gördüğünü haykıra haykıra söyledi.
Kimi görmüş, sordum.
Rita'yı gördüğünü söyledi. Yakında çıkacak olan benim romanımın kahramanını sokakta yürürken görmüş. Anlattığına göre Rita adındaki bu kadın, benim Erkek Düşkünü adında bir roman yayımlamamı istemediğini, bana göz süzdüğünü, benimle burada anlatamayacağım birtakım haltlar karıştırdıktan sonra kitabın ve kitaba konu olan kahramanın adını değiştirttiğini söylemiş.
Arkadaşım Koray'a, anlatılan şahsın eşkâlini çizdirdik, doğrusu bu oydu.
Yapacağım bir şey kalmadı, Rita romanımdan firar etti ve daha yayımlamadığım romanın konusunu sağda solda anlatmaya başladı.
Anjelik'in bana bakışları da değişti bu arada, "Sen neymişsin, yere bakan yürek yakan?" diyor.
Ben de "Kızım asıl sen Rita denen namussuza bak" bir diyerek onu başımdan savıyorum.
Üzüntüm büyük, çünkü artık Rita yalnız benim hayalimde değil. O yalnız benim hayalim olmaktan çıkıp, kamunun hayaline dönüşmek istedi, yolunu çizdi.
Her roman karakteri işte böyle yazarını ezer ve gider. Yazara, kendi çöplüğünde deşinip bilinmeyen bir hayali daha aramak kalır.
Bakın şu Rita'ya, onu düşüncemde taşırken ne kadar mutlu olduğumu söylemekte haksız mıyım?