17 Aralık 2009 Perşembe

Nomos

Bu ülkede bir zamanlar İse, Meryem, Musa, Cebrail, Mikail veya Davut gibi isimleri olan Müslüman çocukları çoktu.
Artık onlardan pek kalmadı, özellikle İsa ve Meryem'e hiç rastlanmaz oldu.
Eskiden iki katlı evler, Arnavut kaldırımlı sokaklar bir söylentiden ibaret değildi.
Eskiden adı Gülbeyaz veya Gülfidan olan Ermeni kadınlarına; Elmas veya Gülendam adlı Rum kadınlarına rastlamak hiç şaşırtıcı olmazdı.
Eskiden kiliselerde Türkçe ibadet edilirdi.
Eskiden tekkelerde, dergahlarda Türkçe ibadet edilirdi.
Bize sadece İslamın Arapça ibadet edileni, şehirlerin eski kültürleri tanımayanı, Hıristiyanların Türkçe ibadet etmeyeni kaldı.
Bütün kiliseleri dinamitle yok eden, tarihi varlıklara son veren ülkemizde, en ufak bir Hıristiyanlık tartışması yapıldığında misyonerler var diyerek ayağa kalkanlar, onu bunu fişletenler, şimdi İsviçre'deki minare yasağını ayıplamakla meşguller.
Meğer ne kadar demokratmışlar da haberimiz yokmuş.
Minarelere izin vermeyenler size bakarak böyle davranmış olabilir, unutmayın.
Bana kalırsa, ben ne camiye, ne kiliseye, ne havraya giderim ibadet etmeye. Fakat hepsini de görmeye giderim.
Bana göre inanca ve düşünceye yasak yanlıştır. "Senin düşünceni yok edeceğim" diyene yasak konabilir yalnızca.
Kilise yıkanı, minare dikmeyi engelleyeni yasaklamalı.
Sahi bütün bunları neden düşündüm? Geçen aklıma Suzan, İris, Tomris gibi adları olan kişilerin de giderek azaldığı gelmişti.
Bunlardan biri beni uyardı, neden hep yazarlıkla ilgili şeyler yazıyorsun diye. Sanırım böyle şeyler yazmamı istiyordu.

NOT: Anjelik geri geldi. Tam bunları yazarken. Onsuz çalışamadığımı kabul etmem gerekiyor, çok kızsam da onsuz yapamam ben. Bu yazımı da düzeltip o yayımlayacak, ne yapalım.