1 Mart 2010 Pazartesi

Taşlamalar 4


EY OKUR!

Okumuyorsun ey okur!
Niteliksizi okumak okumadan sayılmaz.
Değeri geç bilensin. Oğuz Atay’ı mezara gömdükten sonra fark edensin.
Eleştirmenleri mezarlık bekçisi diyerek aşağılayan Sartre seni görse ne derdi, ben söylemek istemem ey okur.
Elbette her yazar sen okuyasın diye yazar ama olmayan bir şey için yazıldığı ne zaman görülmüştür?
Yine de yokluğunu unutup sen okumuyorsun diye bozuluyorum ey okur, senin yüzünden artık kitabımı basmayacaklar, yazacağım üç kitabın biri kalmıştı, üçün biri de senin olsun, ne yapayım ama artık sana yazmayayım diyorum ey okur.
Oğuz Atay, ben buradayım diye seslendi sana ama duymadın. Sen seslenmeyeni, göstereni tanıyorsun. Güzel diyemiyorsun, güzel denilene koşuyorsun. Sen bir gözsün ey okur, sen bir söz bile değilsin.
Ben de bir okurum ey okur, sen de bana söv de eşitlenelim.
Seni aşağılıyorum ey okur, okuma beni.
Nietzsche’yi hatırlıyorum ve ne zaman okur dense bir kırbaç düşünüyorum. Bu kırbacın sadece sapı var ey okur, havada sallıyorsun, oku der gibi bir ses çıkarıyor: Vu, vu, vu, oku!
Sonra da sapını havuç gibi yiyorsun.
Yani niyetin neyse ey okur, elinde onu buluyor, kendini o kültürün tavşanı sanıyorsun.
Ben bir eşeğim ey okur, yazarak eşeklik ettiğimi bilmem, gerçeği değiştirmiyor.
Bunu dünyanın tüm ezilmiş, sessizlik fesadında yok edilmiş yazarlarının çığlığı olarak sesliyorum ey okur ama boşuna miyavladığımın farkındayım.
Senin kulağın mühürlü, gözlerin buhurludur.
Yoluma çıkma diyeceğim ama galiba gerçekten çıkacağın yok.
Unutma, canı yanmış bütün yazarların senin üstüne salınmış bir ahı vardır.