1 Şubat 2010 Pazartesi

Ölmez de Sağ Kalırsak...


Romanınızı mahlas bir adla yayımladınız! Neden?

Edebiyatta anlatılandan çok yazarın kimliği, nasıl yazdığı, neyle yazdığı, nasıl çalıştığı, neyi sevip sevmediği daha önemli hale geldi. Yazarların isimlerini de çok önemsediğini düşünüyorum. Aslolan hikâyedir ve bunu unutuyoruz. Şöyle de söyleyip bir parça muamma katayım işe: okunmak istediğim için tanınmak istemiyorum.

Biyografinizden başka mahlaslar kullanarak kitaplar yazdığınızı anlıyoruz. Kendi adınızı kullanmaktan neden sakınıyorsunuz?

Sakındığım şey ismim ya da yazdıklarımın içeriği değil. Size şöyle söyleyeyim: Gerçek adımla yazdığımda “Vay, şu kadına -belki de adama- bak, gemi azıya almış” diyecekler ve ne yazdığımdan çok benimle ilgilenecekler. Bunu istemiyorum. Oyunbazlık üstüne epeyce konuşabilirim veya Japon ressamlarından söz edebilirim. Bir şehirde yeterince ünlü olduklarını hissettiklerinde, başka bir şehre göçer ve o şehirde yeni bir isim ve üslupla yeniden çalışmaya başlarlarmış. Ben kenarda durmayı, hiç yokmuş gibi o sokaklarda gezmeyi yeğliyorum. Sokaklarda gezerken fotoğrafımın çekilmesini isteseydim mahlas kullanmazdım.

Ama gerçek adınızla yazdığınız kitaplar da vardır, değil mi?

Bu isim meselesinin üzerinde durmayalım derim. Yazarken mutlu oluyorum, başka türlü bir hayat bilmiyorum. Kitaplarımı yayınlayanlar var, bazen okurlarımla karşılaşıyorum. Güzel şeyler duyuyorum, bu da hoşuma gidiyor ve bana yetiyor. Gerçekte kim olduğum çok da mühim değil. Yayınevindeki editör arkadaşlara kim olduğumuzu sorup, tahminlerde bulunuyorlarmış. Oyunbazlığı paylaşmak adına bu güzeldir ama sadece o kadar… Kim olduğum haber değeri taşıyabilir ama bu benim dışımda gelişiyor.

Mahlasınız Yaşar Kemal, Peyami Safa ve Reşat Nuri Güntekin gibi büyük yazarların soyadlarının toplamı mı? Eğer öyleyse, onların hikâyelerinin izinden gidilerek mi oluştu bu roman?

Kemal Tahir’i unutmayalım. Orhan Kemal de aklımızdan çıkmasın. Takdir edersiniz ki bu da parodinin bir parçası. Tek tek isimlerin izinden gittiğimi söylemek yanlış olur. Bir toplamdan, bir tortudan söz edebilirim. Hepimizin büyürken okuduğu belki okumak zorunda kaldığı roman ve hikâyeler gibi konuşan ama onlar gibi söylemeyen bir tersine çevirme yapmak istedim. Kapak resminden içeriğine kadar böyle bir izden gidildi demek daha doğru olur.

Kitabın kapağında ‘memleket romanı’, arka tanıtımında da ‘milli roman parodisi’ deniyor. Günümüzde hala memleketin hali pür melali milli romanda mı tezahür ediyor?

Milli roman adı altında yazılanları masum bulmadığım için onlara karşı bir parodi yazdım. Milli roman yazan Peyami Safa, Necati Sepetçioğlu, Halide Edip gibi yazarların bazı romanlarına dayanamayıp, olsa olsa bunları reddetmek için memleket romanı yazılır diyerek böyle bir adlandırma seçtim. Yani memleket romanı yakıştırması ve tavrı bana ait, öncesi yok. “Memlekette neler oldu-oluyor” sorusuna cevap. Bana kalırsa milli romanda bireylerin iç dünyası yoktur, olsa ne gam, o iç dünya da resmi ideolojinin tekrarıdır. Yararsız bir böbürlenme, “biz biz” deyip duran birtakım adamlar, aşağılanan kadın cinselliği, şu bu. Oysa memlekette-sokakta işler böyle değil, herkes herkese sunturlu küfür savuruyor, aksırıyor, tıksırıyor...

Bir de tabii, romanda yurdum insanının cinselliğe (haliyle kadın düşkünlüğüne) olan ilgi ve alakası fazlaca gündeme geliyor… Roman 50’lı yıllarda geçse de pek çok konu günümüzle bağdaşıyor… Cinselliği de buna dâhil edebilir miyiz? Gayelerinizden biri de bu muydu?

Cinsellik odaklı bir hayat sürdürüyoruz. Çok konuşuyoruz bu meseleyi, dönüp dolaşıp lafı buraya bağlıyoruz. Edebiyatın edeb’ten gelen kökenini hesap ederek bir yandan da Kadın Düşkünü diye roman ismi olur mu diye düşünebiliyoruz. Bilerek seçilmiş bir isim bu, erotik roman yazdığımı sananlar olabilir, yanılmasınlar. Romandaki herkes bir biçimde bu ortak paydayı iğdiş ediyor.

Bundan sonra bu mahlasla yeni bir şeyler yazacak mısınız? Okurlar bu adı takip etsinler mi?

Ben aslında bir üçleme düşünmüştüm. Henüz ilkini yazdım anlayacağınız, ikinci kitap Erkek Düşkünü, sonuncusu Düşkünler adını taşıyacak. Demokrat Parti dönemini anlattığım için üçleme 27 Mayıs ile birlikte sona erecek. Ölmez de sağ kalırsak bu iki yeni roman için söz verebilirim.