2 Şubat 2010 Salı

Kadın Düşkünü Hakkında


Kadın Düşkünü ismi ve tercih edilen kapak resmi düşünülünce eski romanları çağrıştıran bir yönü var.

Her şeyine güldüğümüz bir romanı severiz. Ne güzel düşünülmüş densin, bak eskiye benzetilmiş, kapak o zamanlarki gibi, ad zaten başka şeyler fısıldıyor, içerik o zaman yazılamayacak şeylerle dolu! Sanki ellilerde yazılmış, hatta basılmış fakat bir şekilde dağıtılamamış bir roman aramıza gelmiş gibi olsun. Annemizin ve babamızın çocukluğuna ait resimleri ve hatta sesli filmlerini bulmak gibi bir şey bu. Kahkaha attırır.

Bayram ve Cumhur, romanda öne çıkan iki ayrı karakter. Biri Perhizciliği diğeri karnavalesk halk adamlarını çağrıştırdı bana. Yanılıyor muyum?

Evet, küçük bir ironi bu... Bayram, karnavalı, yığınsal edepsizliği, Dionisos’u, beden hazzı çağrıştırsın istedim. Cumhur da tam aksine yığınsal edep, düşünsellik ve Apollon’u hatırlatmalıydı. Bilirsiniz, edeb ve edebiyat ilişkisini. Romanda bu karşıtlığı yer yer kullandım.

Kadın Düşkünü nasıl bir toplum resmi çiziyor? Romanda tek bir solcu göremiyoruz örneğin, biri var o da tutuklanıyor zaten…

Toplumun solla molla ilgisi yok. Baştan beri bu böyle. En fazla yığınsallaştığı dönem benim gençliğimdir, onda da analarımız babalarımız “12 Eylül geldi de çocuklarımızı hapsetti, öleceklerdi çok şükür” diyerek bayram etti. Nazım hapse girdiğinde, açlık grevi yaptığında, hangi yığınların onu desteklediğini görürüz. Bizde yığınlar Tan Matbaası’nı yakmak, 6-7 Eylül’de Rumların mallarını yağmalamak için hazırdır. Sabahattin Ali’nin öldürülmesinden ona hiçbir gam kasavet gelmez, gebersin der. Komik olan da budur, bu toplumda yöneticiler sürekli olarak olmayan bir solla savaşmış, her türlü kötülüğü komünizme, sola mal ederek ilginç bir biçimde dünyada benzeri olmadığını sandığım sınıfsız, sınırsız, kaynaşmış bir kütle olarak kök faşizmi tabandan tavana inşa etmişlerdir. Bu da şüphesiz çok gülünecek epeyce malzeme içerir.