22 Şubat 2010 Pazartesi

Taşlamalar 1



Bir Aleph Shafagh çevirisi olarak: “The Love”

Elif Şafak'ın Aşk adlı romanında, tarihi karakter olarak Şems'le, günümüzde onun izdüşümü olan ve ona burnundan düşmüş gibi benzeyen Aziz Zahara, dünyanın pek çok yerinde dolaşan, "bohem, idealist, radikal, entelektüel, biseksüel, solcu, özgürlükçü, yeşil-anarşist, çokkültürlülük yanlısı, azınlık ve insan hakları savunucusu, ekofeminist Margot'nun sevgilisi"dir. Onunla birlikte esrar çeker, Hollanda'da yaşar, derken kendini fotoğrafçılığa vurup "galiba maddiyatçı" olduğu için çıkarının peşinde dolanır, Sahra Çölü'nde Bedevilerin arasında kalır, sufi olur. Onları kendi çıkarına kullanacağını sanırken, içinde çıkar duygusunun da, "ben" diye bir şeyin de kalmadığını anlar.

Benliğin kalmaması iyi bir şeymiş gibi neden yazarlar, neden böyle bir şeyi ciddi ciddi önerirler, hem de romanda, anlaşılır değildir ya, bu Aziz de kimmiş merakımızı çekmez değil, çeker: Onu da öğreniriz. Onun yaptıklarını bir İranlının yapamayacağını sezmişizdir ama içimizden bir neden olmasın sözü de geçer. Fakat beyazın da beyazı vardır, anlamamız gerekirdi. Adamımız İskoçyalı, Craig Richardson adında bir beyaz adamdır! Meğer Müslüman olup Aziz Z. Zahara adını almıştır.

Bir de "Oryantalizm nedir" diye sormuyorlar mı? Ben bu kadar acayip ve bu kadar sıradan olduğu halde, bu kadar edebiyatmış gibi davranan bir aymazlık görmedim. Kartondan yapılmış karakterler diyeceğim ama, çizgi filmlere ayıp olur diye böyle diyemiyorum.

Türkiye edebiyatında insanların vasatlığı bu kadar göklere çıkarmasından ne anlamalıyız? Vasatlık genel beğeni biçimi haline gelmekte midir? Yoksa gelmiştir de benim mi hiç haberim olmamıştır?